Hiçbir Şey Sonsuza Dek Sürmez

Hiçbir Şey Sonsuza Dek Sürmez

Rosa Martínez’in küratörlüğünde bir Video Programı. 1 Şubat 2006 - 12 Mayıs 2006

Calyon - Credit Agricole Group Bank’ın Katkılarıyla

İstanbul Modern’deki 3. Video Programı, Hüseyin Çağlayan (Türkiye), Fischli & Weiss (İsviçre) ve Sam Taylor-Wood’dan (İngiltere) önemli yapıtlar içeriyor. Bu sanat yapıtları; fotoğrafın, sinemanın ve videonun, çağdaş ikon dünyamızı şekillendirmede hiçbir biçimde mazur gösterilemeyecek bir yataklık işlevi gördüğünü sergileyen örnekler. Bu araçlar sanatsal kimliklerini, daha önceki yaratıcı geleneklerden devraldıkları teknikleri uyarlayarak oluşturdu. Resim kompozisyonu, tiyatro sahnelemesi ve romanın hikaye anlatma işlevi, yeni görsel ve anlatısal modellerimize uyum sağlayacak şekilde yenilendi ve dönüştürüldü. Seçilen video yapıtları, zamanı ve süreyi vurgulayarak, uçup giden zamana ve ebedi gerçeklerin olmamasına dair farkındalığımızı arttırıyor. Ayrıca resim, heykel ve moda gibi sanatsal disiplinler arasındaki sınırların ortadan kalkışına da tanıklık ediyorlar ve sanatın, farklı bilgi alanları arasındaki etkileşimi cisimleştirme gücünü ortaya koyuyorlar.

Hüseyin Çağlayan

Hüseyin Çağlayan (Kıbrıs, 1970) moda ve performansı birleştirerek, kendi dönemindeki çatışmalar bağlamında güzelliğin politikasını inceliyor.

"Uçak Elbisesi / Aeroplane Dress" (1999) adlı video, doğrudan izleyiciye bakan bir modeli gösteriyor, bu sırada beyaz metalik giysisinin çeşitli unsurları, sanki kalkışa geçmeye hazırmış gibi açılırken seyahat eden bedenler hakkında güçlü bir imge yaratıyor. "Sözcüklerden Sonra / Afterwords" (2000) savaş sırasında evinizi terk etmek zorunda kalma gibi acı verici bir duruma ve değerli tüm varlıklarınızı saklama fikrine bir gönderme yapıyor; sanatçının söylediğine göre, "Korkunç bir durumu biraz daha şiirsel bir şeye dönüştürmek istedim bir şekilde."

Fischli & Weiss

İsviçreli ikili Peter Fischli (Zürih, 1952) ve David Weiss (Zürih, 1946) 1979’dan beri heykel, yerleştirme, film ve fotoğraf alanlarında birlikte çalışıyor. Yapıtları mizah, duygu ve derin bir metafizik yüklü. Düzenle kaos, gündelik olanla yüce olan arasındaki ilişkiyi inceliyor ve "gündelik yaşamın içindeki küçük mucize?yi keşfetmeye çağrılan izleyicide bir büyülenme duygusu yaratıyorlar.
"Bu İşler Böyle i The Way Things Go" (1987) filmi 30 metre uzunluğunda bir kinetik yapının eski lastikler, şişeler, el merdivenleri ve sabun köpüğü gibi gündelik nesnelerle bir araya getirilmesinden oluşuyor. Heykel harekete geçirildiğinde bir dizi kontrollü ama şaşırtıcı reaksiyon, riskin, umudun ve beklentinin uyandığı bir eğlenceli happening oluşturmaya başlıyor. Yapıt fizik Ve kimya yasalarıyla oynuyor, kaçınılmazlığı ve şansı ele alıyor ve istikrarsız bir durumda evrenin kozmik büyüsünü keşfediyor.

"Büsy (Kedicik) / Büsy (Kitty)" (2001), bir kaptan süt içen bir kediyi gösteriyor. Bu yapıt, yavaşlamayı ve "gündelik yaşam"ı durup izlemenin ne kadar hoş olduğunu görmeyi öneriyor. Hiçbir şeyin, neredeyse hiçbir şeyin olmaması ve kimsenin hiçbir şey açıklamamasında hayret uyandırıcı ve huzur verici bir yan var.

Sam Taylor-Wood

1967’ de Londra’ da doğan ve Goldsmiths College’ da heykeltıraşlık eğitimi alan Sam Taylor-­Wood, fotoğraf ve videonun, araştırmalarında doğal bir gelişme olduğunu söylüyor. Yapıtı insanların incinebilirliğini ve çağdaş can sıkıntısını ele alıyor. Parçalarının çoğu, kamerasının sabit bir bakış açısının olduğu ve her şeyin tekil bir çerçevede gerçekleştiği tableaux vivantlara benziyor.

"Ölü Doğa / Still Life" (2001), Caravaggio ya da Zurbaran’ın bir resmini çağrıştıran klasik ve ikonik bir meyve düzenlemesi sunuyor. Yüksek hızda zaman atlatmayla filme alınmış meyveler önce küften çiçekler açıyor, ardından tamamıyla çürüyüp izleyicinin gözü önünde toza dönüşüyor. Bu hızlandırılmış süreç çürümenin güzelliğini ve şaşırtıcı, hayret uyandırıcı canlılığını gösteriyor bize.

"Küçük Bir Ölüm / A Little Death" (2002), bir on yedinci yüzyıl resmine benzeyecek şekilde düzenlenmiş yaşayan bir kompozisyon. Ölü bir tavşan, duvara bacağından çivilenmiş, başıysa kırmızı bir şeftalinin yanında, bir masanın üstünde duruyor. Tavşanın cesedi çürümeye başlarken hayvan, kurtların dur durak bilmeyen hareketliliğiyle sanki yeniden canlanırken ölümden fışkıran yaşam fikrini gösteriyor. Bu parça dokuz haftalık bir süre boyunca çekilmiş ve daha tuhaf yanlarından biri - hiçbir şekilde etkilenmeyen şeftali- beklenmedik bir kaza sonucu ortaya çıkmış: kendisini çevreleyen çürümenin ortasında bozulmadan kalan, mevsiminde olmayan bir meyve.